26 Nisan 2011 Salı

Sıradan hayata en sıradışı çözüm : SAVAŞ

Sıradan bir gündü,tüm sıkıcılığıyla.pencereden bakıp yağmurun ince bir sızı olduğunu düşündüm ;azalan,artan ama hiç dinmeyen. Yine de uyanmak,yataktan çıkmak lazım gelirdi. Kahvaltı hazırlanacaktı,mutlulukla muhakkak bir ilgisi olduğuna inanarak.kahve içilecekti sabah haberleri izlenirken.Ankara eşrafının  orta okul düzeyindeki atışmalarına gülünecek,silivri ceza evi de amma büyükmüş’e şaşılacak,yanımızda yöremizde ölenlere üzülünecek,savaş ayıplanacak ve tüm demokratik devletler kınanacaktı yeniden.sonra hepsi unutulup hiç olmamış gibi,tom waits sesli adamın güneşli günleri müjdelemesi beklenecekti. Adam soğuk havanın  bu hafta da yurdu terk etmeyeceğini söylediği vakit,inceden sinirlenilecekti adama,sanki yollara avuç avuç buz döküyormuş gibi.
Ve işte sıradan sabah yerini sıradan öğlene,o da sıradan akşama bırakıcaktı. Yağmur yine dinmeyecekti sızı gibi.
“ne sıkıcı yahu” diye düşündüm ergen çaresizliğiyle. Sıradanlığın gazabı gelip çöreklendi içime.birbirinin aynı olan günlerin hepsinin de yaşanmış sayılması haksızlık gibi geldi biraz.”keşke” dedim , “şunu rafadan yapsaydım bugün” yumurtadan medet umarak.
Dayanamadım ve kaldırıp kendimi şehrin keşmekeşine atıverdim,kaybolurum da kurtulurum belki. ..
Sonrası şemsiye savaşı caddelerde,otobüslerde güneş görmeyen evlerin arka odalarındaki gibi nem kokuları, kasap vitrini gibi her biri kendine asılmış insan suratları,kornalar ve küfürler,telaşlı kediler mahalle aralarında.meydanda çoğunluksuz bir yürüyüş,yağmurdan olmalı. Öyle sıkıldım ki,kendimi başka birinin yerine koydum,ama o da aynı. Müşkülpesent çaresizliği,ziyan edilmiş heyecan. Neyse ki, bir iyi,bir kötü haber verdim kendime; iyi haber bu sıradan gün bitiyor,kötüsü,yarın yine başlıycak.
Televizyondu ,haberdi,yarışmaydı diziydi derken ne kadar zaman geçti bilmiyorum, kırmızı bi ışık huzmesi gördüm pencereden bakarken. ağır ağır süzüldü. İşte o an “bomba” dedim kendi kendime. Sıradan hayatım kaydı ve düştü ellerimden gökteki ışıktan hızlı. Nefesim daraldı birden. “benim yüzümden” dedim. “al sana farklı bir gün!” öyle yavaş,öyle sakindi ki o kırmızı ışık,yerküreye çiviledim kendimi sarsılıp düşmemek için.  Kırmızı ışık salınıyordu hala. Yükselen alevler,toz bulutları ,şaşkın çığlıklar ve sirenler hayal ettim kabus gibi. Ama  “saçmalama,olmaz öyle şey” diyemedim ya kendime,işte o an yenildim. Işık yere yaklaşıp kayboldu şükür.
Sonrası bombadan ağır bir utanç. Komşunuzu kocası katlederken müziğin sesini açmak gibi,cama gelen serçeyi kovmak gibi, çiçekli bir saksıya tekme atmak gibi,küçük bir çocuğu dövmek gibi delirten bir utanç. Sıradan hayatı sevmek gibi,camı açıp yağmura dokunmak gibi,onca insan bağıra çağıra ölürken usulca televizyonu kapatmak gibi bi utanç.
Bir iyi,bir kötü haber verdim kendime: iyi haber o ışık bomba değildi,kötü haber bir yerlere düşen ışık bombaydı.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder