26 Nisan 2011 Salı

hamak

Omuzlarımdan dökülen,etek ucu fırfırlı mor bluzumu;dizlerimin hemen üzerine kadar gelen dar kesimli siyah şortumu; ayaklarımı örtecek kadar büyük çiçekli pembe ayakkabılarımı giydim. Yeşil kolyemi taktım;iri tahta boncuklu olanını. Güzel görünmek için değil, çirkinliğimi gizlemek için.
Kasabanın en sıkıcı barına gidip cezalandırdım kendimi. Ama o kadar sıkıcıydı ki; eğlenmeden duramadım. Cezam ertelendi böylece. Kim bilir kaç kez daha sinirlenmeliyim tanrım?
Bailey’s inden sinek çıktı diye ortalığı ayağa kaldıran şişman adam yüzünden tanrının cevabını duyamadım. Şişman adam sineksiz bailey’s ini alınca yatıştı, ben bardaktaki sineği atıp içkiye devam ettim. Çocukluğumda bayram ziyaretlerinde yediğim sütlü kahveli o sert şekeri hatırladım aniden.
Ağlamamak için bir sebebim yoktu. Ama bir sineğe mezar olan terk edilmiş bailey’s ve geçmiş bayramların jelatinli şekeri yeter miydi ağlamaya?
Pas geçtim bu soruyu. İlk bayramda cevap vericem. Hem ağlarsam göz yaşımı üçgen katlanmış kareli mendile silerim. Göz yaşımı yıkarım mendilden,kullanıp atmadığıma sevinerek.
-fazla sigaranız var mı?
Dedi, delikanlılığının ilk günündeki 18’lik İngiliz.
-yok.
Dedim elimdeki yeni açılmış pakete bakarak.
Benden nefret ederek gitti İngiliz delikanlısı, bense ona sigaranın ve alkolün fazlasının hiçbir zaman olamayacağını; “fazla sigaran var mı?” yerine, “bir sigara alabilir miyim?” deseydi tabi ki verebileceğimi anlatma gafletinde bulunmadığım için sevdim kendimi. Bailey’s teki sinek gibiydi delikanlı, kenara koyup devam ettim.
bu ne yalnızlık?
Dedi Moskito, aynı anda bardan limonlu bira istemeye çalışarak.
-iyi böyle
dedim. Harbiden iyiydi böyle.
Tam bir saat konuştuk Moskito’yla. Özetse; onca yalnızdım,bence insan yalnızlığa kendi karar verirdi ve ben henüz böyle bir karar almamıştım. Neyse ki annesi kum döktüğü için, artan ağrılara dayanamamış ve Moskito’yu eve çağırmıştı hastaneye götürsün diye. Tabi ki sevindiğim şey annesinin inşaat kamyonu gibi kum dökmesi değildi. Ama işte Moskito’yu götüren neden her ne olsa, kıyamet kopsa mesela, sevinirdim.
İşin ilginç bulduğum yanı, yalnız olduğumu iddia etmek için beni yalnız bırakmamasıydı.  Bu ucuz ironiyi de sepetime ekleyip devam ettim. Hala hiçbir şeyden mesul değilim.
bana neden sigara vermedin?
Dedi İngiliz çocuk yüzünde beşinci sınıftan asil bir gülümsemeyle.
-fazla değil çünkü
-bir paket dolusu kahrolası sigaradan bir tanesi bile fazla değil mi lanet olası?
Diye sordu o hiç sevmediğim aksağanıyla.
İngilizce konuşmak istemiyorum, Türkçe konuşsam sen anlamazsın, almancam sohbet için yetersiz ve ben başka dil bilmiyorum
Dedim. “ neden İngilizce konuşmayasın kuzum” anlamına da gelebilecek “why not?” sorusunu sordu  taze delikanlı.
-ingilizce konuşmak istemiyorum
dedim Türkçe. Anlamadı.
Bozulur ve gider sandım; bozuldu ama gitmedi. Bozuk bir oyuncak gibi başıma kaldı lanet olası; ne oynayabildim, ne atabildim. Avazım çıktığı kadar bağırdım,hıçkırıklarla ağladım, çığlık attım içimden. Görünürde tequila içiyordum yalnız.
“yeni başlayanlar için nihilizm”adında bir kitap koyuldu bar deskine. Ardından
-her şey boş abi ya!
Sesi geldi. Sesin sahibi bira istedi. Sesin sahibi anlamsızlıktan bahsetti,sesin sahibi hiçliğe içti… sesin sahibine gidip
-senin adın gürültü mü?
Diye sordum. Etkileyici buldu beni. İntihar etmek için yeterli bir nedendi bence. Bardan kağıt ve kalem istedim hemen:
“yeni başlayanlar için nihilizm” kitabının yazarından ve onun “gürültü” kod adlı okuyucusundan başka hiç kimse hiçbir kimse bu intihardan mesul değildir. Elbette ki her olay kadar bu olayın-ve içinde taşıdığı intihar olgusunun- yani bu engellenemez hareketin başka destekçileri de olmuştur. Eğer bu girişimi başarı ile sonlandıramazsam,sonraki girişime kadar artacak olan intihar destekçilerinden korkmuyorum.
Ne var ki, git gide aynı dili konuşup anlaşamayan dünyaya,görsel-işitsel tecavüzcülere,sineklerden bile intikam almaya çalışan faşizanlığa ve daha bini bir para tüm bu saçmalıkları ciddiye almaya başlayan naylon beynime tahammül edecek sabrı, içtiğim onca tequliya ve terk edilmiş bailey’s e rağmen, kendimde bulamıyorum.
Affınıza sığınan bir mülteci gibi görün beni. Aldığım her karar gibi bundan da vazgeçmeden gitsem iyi olacak,zira kendimi öldüreceğim.
Yazdım sipariş fişine. 295 no’lu fişin “cinsi” kısmına “beyin” yazıp adedini “1/2” olarak belirttim.
Ara ara benimle konuşmaya çalışan delikanlılığının ikinci gününe henüz girmiş ingilize dönüp altı sigaralı paketimi uzattım.
-artık bunlar fazla.
Dedim. Ve gidip arka bahçedeki hamak ipini geçirdim boynuma. Diğer ucunu ağaca astım. Yeşil kolyemi çıkarıp bileklerime doladım sıkıca.  Omuzlarımdan dökülen etek ucu fırfırlı mor bluzumu düzelttim. Mektubumun arka yüzüne “LA VITA BELLA” yazıp katladım ve dizlerimin hemen üzerine kadar gelen dar kesimli siyah şortumun sol arka cebine yerleştirdim.
Üçgen katlanmış kareli mendilleri ve sütlü kahveli seker bayramı şekerlerini düşünmedim vazgeçmemek için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder