-
İki dakika sonra tamamım.
Dedi
kadın zor anlaşılır bir Türkçeyle, diş ipinin damağına değmesinden
gıdıklanarak. İki dakikayı duyan diğer kadın ayakabılarını çıkarıp bir sigara
yaktı, yarım saat sonra evden çıktılar, iki dakikalar en az yarım saatte
geçerdi bu ailede.
∞∞∞∞∞∞
-
Merhaba,
dedi kadın, yüzü dünya kadar güleç altın
dişli çiçekçiye.
-
Nasılsın ablam?
diye sordu çiçekçi bir an kadına gülüp
tekrar başını öne eğerek. Ayağındaki kurumuş kan lekesini tükürüğüyle silmeye
çalışıyordu.
-
Çiçekler bu kadar güzel olur da ben iyi olmaz
mıyım?
Dedi
kadın. Bir an yakını, akrabası, ablası oldu çiçekçi. Zamanın kıyağı diye düşündü içinden.
-
Senden güzel değiller ablacım.
Dedi
çiçekçi. Kadın gülümsedi, mahcup
değil mutlu olarak.
Ne
kan lekesiymiş kardeşim tükürük bile çıkaramadı.
-
Sen misafirsin buralarda.
Dedi
çiçekçi sorusunun işaretini tonlamasına takarak. “evet” i zor bekledi de devam
etti:
-
Çünkü ben yıllardır burdayım, görsem unutmazdım seni.
-
Ben
unutmadım ama.
Dedi kadın, devamında açıklayarak:
-
Dört yıl önce gittim İstanbul’a, sonra tekrar
döndüm sonra yine gittim ama her geldiğimde çiçek alıyorum senden.
Çiçekçi
gülümsedi, hem mutlu hem mahçup. Çarçabuk tahta kasanın suçlu çivisini gösterdi:
-
Şuradan çıkmış kör olası çivi yırttı attı
ayağımı, anam ayak da heveslimiş demek kanamaya. Görsen sanki doğum yaptım.
Dedi kırık bir türkçeyle, öbür eli ağzında
yeni tükürük peşinde koşarken.
Çiçekçinin
kocası güldü,
-
Dünyaya ayak uydurmuş.
Dedi kadın:
-
Onunki çıkalı baya oldu gerçi.
Çiçekçinin
kocası bir de onay ekledi gülmesine.
Kadın kucağındaki iki demet papatyayı
boynundan tuttu kırılıp bükülmesin diye.
∞∞∞∞∞∞
Apartman
girişinde “burası mıydı acaba”terettütünden bir an utanıp onüç yıl önceki
sarhoş ayaklarının şimdiki ayıklığına güvendi kadın, tabi ki burasıydı. En alttan ve en üstten altıncı zile bastı, kapı açıldı,
gözleri doldu, boşalmasını beklemeden sildi ve topuklarının sesini dinledi
merdivenleri çıkarken. “hayır” dedi kendine ağlamanın tüm lüzumsuzluğuna
inanarak. İkiz bebekleri teslim eder gibi verdi papatyaları teyzesine. Teyze fırsatı kaçırmadan çarçabuk arkasını
dönüp gitti:
-
Bunlar susamıştır bu sıcakta
Dedi ıslak bir türkçeyle, ağlamaya sebep
görmemek için pek birbirlerine bakmadılar.
-
Baktım çok zekiyim diye koca bulamıyorum,
saçlarımı sarıya boyattım da rahatladım, kız koca buldum vallaha.
Diye şakıdı kadın sert bir havluyu yumoşlu
suya daldırır gibi. Sussa ağlamaktan susamıycaklar, konuşmasa sessizlikten utanacaklar,
gülmese teslim olacaklardı sanki.
-
Ay ne iyi oldu vallaha, sizi çok özlemiştim
Dedi kadın.
-
Tabi canım, nerelerdesin ayol kancık?
Diye sordu teyzesi. İyi olan neydi ki?
-
Ay canım istanbul büyük, ben küçük, saçlar sarı
kız üç senede bir vesayit bulamadım
ya ben.
-
Vesayit bulamadın
da kocayı nasıl buldun orospucuk? Neyse neyse gir bakalım, aman yarabbim hala
mı botla geziyosun bana götümdeki don fazla geliyo bu sıcakta.
-
Götümde bot olsa bana da fazla gelirdi.
Dedi kadın bir yandan balkona yürüyüp bir
yandan acaba eniştemi görünce ne yaparım diye düşünerek. Gözler yine silindi
kötü oyunculuklarla.
-
Mürvet teyzeyi gördüm tam girerken (gerçekten görmüştü)
terziye gidiyormuş oda (gerçekten gidecekti) ama dönüşte gelirim dedi
(gerçekten gelicekti) gelir her halde birazdan. Ben çay mı koysam acaba? İyi
olur değil mi, içeriz birlikte. Ya da önce marketten bisküvi, kek bişiy alıyım, iyi olur çayın yanında.
Alalacele arkasını dönüp kapıya yüyüdü
kadın.
-
Kızım!
Dedi teyzesi
-
Gel bir otur ayol, Mürvet yirmi senedir komşum benim,
hem Nermin (kuzeni) kurabiye getirdi geçen gün, otur soluklan.
Oturdular. Kadın yine kalktı, mutfağa gitti
su içme bahanesiyle, teyzesi peşinden geldi su verme bahanesiyle, dayanamayıp bakıştılar
su dışardan mı dolaptan mı bahanesiyle, teyzesi arkasını döndü bardak bulma
bahanesiyle kadın dayanamadı sordu:
-
Eniştem nerede?
-
Odada
Dedi teyzesi son -da’yı uzatarak, eniştesi evlendiklerinden
beri hiç odadan çıkmamış, orada yaşlanmış ve orada kanser olmuş gibi.
Kadın odaya yürüdü içindebin korku.
-
Eniştecim ben geldim, geçmiş olsun.
Dedi sanki adam gripmiş gibi. Teyzesi
elinde bir bardaksoğuk suyla yetişti:
-
Bak ama enişten traş oldu sabah.
Dedi.
-
Ooh vallaha mis. Bebek götü gibi yumuşacık
olmuş. Öpsünler enişte pamuk yanaktan.
Dedi kadın eniştenin yanaklarını eğilip
narince öperken, kalkarken ilk defa içinde kanserli hücrelerin oynaştığı bir
yanağı öptüğünü düşündü. İlk defa yüz felçli birini ilk defa sağ yanağı sol
yanağına yapışmaya çalışan bir yüzü öptüğünü ve eniştesini belki son defa
öptüğünü düşündü.
-
E bana hasta dediniz, kalktım geldim, baya baya
bakımlı traşlı bi yakışıklı var burada
Dedi kadın, yavan ve gereksiz.
-
Al bir bardak soğuk su iç.
Dedi teyzesi cevaben.
Zil çaldı, kapı açıldı, Mürvet geldi,
oturdular. Çay demlendi, kurabiyeler yendi, söylendi, gülündü, konuştular.
Zaman geçti, Mürvet gitti, akşam oldu, balkondan içeri girdiler. Enişte çilek istedi,
markete gittiler teyzeyle. Kola, çiğdem, sigara, türk kahvesi, granül kahve ve
saire aldılar marketten. Günlerdir evden çıkmayan teyze dünyayı gezmiş gibi oldu,
enişte evde kanserden değil, yalnızlıktan öleceğini düşündü.
Dönünce
masayı hazırladılar, çorba ve cacık içti enişte. Kadın kafasını tabağına gömdü.
Yemek sonrası türk kahvesi içmeden doydoğunu anlamazdı enişte, kadın kahve
yaptı şekerli ve köpüklü. Enişte kahvesini içti, kadın kafasını fincana gömdü.
Herşey ama herşey akıyodu. Kimsesnin suçu yoktu. Yer çekimi çekilmez oluyordu
bazen. İnsan yetmiş yıllık ağzının on santim sola kaymış yerine kolay
alışamıyordu belli ki..kadın hep bişeylere gömüyodu kafasını,insan yer değiştiren yüzlere kolay alışamıyordu
belli ki.
Kuzeni
aradı gece:
-
Babamın yeni imajını nasıl buldun?
Diye sordu.
-
Oldukça modern.
Dedi kadın.
-
Asimetrik ve çok doğal.
-
Ee bizde böyle şekerim.
Dedi kuzeni.
-
En çok sen bilirsin, hepimiz sanatçıyız.
Güldüler uzun uzun.
-
Siz kocamın değerini ölünce anlıycaksınız,
modern sanatçı benim kocam
Dedi teyze gülerek, sonra iyi mi kötü mü
belli olmayan ama umutlu bir ses tonuyla ekledi:
-
Neyse ki çok kalmadı.
-
E siz eniştemi kanser dediniz, meğer sanatçıymış,
ben de götümü yırtıyorum burada sanatçı olcam da yazcam diye.
Dedi kadın sarışınlığına sığınıp yine herkesi
yumoşlu sulara davet ederken.
∞∞∞∞∞∞
Ertesi sabah,
-Hadi Güral, kemoterapiye yetişmemiz lazım.
Dedi teyzesi.
-
İki dakika sonra tamamım.
Dedi enişte yamuk bir türkçeyle.
İki dakikayı duyan teyze ayakkabılarını
çıkardı, peşi sıra da kadın. Kadın sigara yaktı. Radyoyu açtılar beklerken:
“...birbirimize
vitaminler, moraller verdik.
İçimizdeki
şeytanlara zülfikarlalka saldırdık,
Gözyaşlarımızı
bitti mi sandın?”
Diye sordu bir şarkı, bir süre sessizce
ağladı teyze. Sonra kadına döndü:
-
Kızımın papatyaları da kendi gibi güzelmiş.
Dedi.
-
Dünden beri hep söyliycem, araya olmadık laflar
karışıyo.