5 Mayıs 2013 Pazar

milan borjan


Ligin bitmesine kısa bir zaman kala futbol üzerine yazmak tuhaftan öte yersiz aslında. Hele ki benim gibi genel izleyiciden bir adım öteye gitmeyen sıradan bir kadın taraftar için, tuhaftan öte hadsizlik de sayılabilir. Öyle ki ne zaman biteceğini bile bilmiyorum ama kısa bir zaman sonra olduğunu biliyorum. Teoride ofsaytı anlamış ancak pratikte asla vakıf olamayan ve olamayacak, yaklaşık ve ortalama bilgilerle geçinip giden, izlediği
maçtan hemen vazgeçebilecek, dünya kupasının ortasında kız arkadaşı arasa- zaten böyle zamanlarda bir erkek neden telefonla konuşsun- hızlıca dedikoduya girebilecek tipik bir kadın taraftar velhasıl. Bugün de genel de pek adetim olmadığı üzere Galatasaray-Sivasspor maçının özetini izliyorum, her kanalın altından yazı geçiyor şampiyon olmuşuz diye. (Futboldan anlamam dediysem o kadar değil, Galatasaraylıyım evet) 
Neyse işte izliyorum özeti. Özet dediğin hızlıca geçiyor, meğer 35. dakikaymış, (Galatasaraylı olduğunu zor zapt eden spikerin söylemesinden biliyorum.) Drogba bir kafa vuruyor, kaleciyi falan geçiyor top, ama gol olduğu halde Drogba kalkıp sevinmiyor, yatıyor öyle güneş görmüş yazlıkçı gibi.Galatasaraylı spiker imdadıma yetişiyor, top direkten dönmüş gol değilmiş,aaaa....Sonrasında işte bu yazıyı bana yazdıran adamı görüyorum, Sivassporun kalecisi MILAN BORJAN.

Elini uzatıyor Drogba'ya, güneşlenen yazlıkçıyı denize davet eder gibi, kaldırıyor, gülümsüyor. Yüzü bin yıllık dost gibi. Hani Drogba'dan üzgün yemediği gol için. O an seviyorum onu. Centilmenlik mi dersiniz siz, fairplay mi artık, onu ben bilemem.
O an anlıyorum ki, futbol elbette çok teoriye,çok pratiğe dayanan çok başka bir oyun,çok başka bir çoşku. Ama işte bir golden çok heyecanlandırıyor bu nezaket beni. Şimdi herkes MILAN BORJAN'ı fark etsin istiyorum. Ben okudum, siz de okuyun,tanıyın onu: http://tr.wikipedia.org/wiki/Milan_Borjan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder