4 Mayıs 2013 Cumartesi

sıradan bir ziyaret


-          İki dakika sonra tamamım.
 Dedi kadın zor anlaşılır bir Türkçeyle, diş ipinin damağına değmesinden gıdıklanarak. İki dakikayı duyan diğer kadın ayakabılarını çıkarıp bir sigara yaktı, yarım saat sonra evden çıktılar, iki dakikalar en az yarım saatte geçerdi bu ailede.

                                                              ∞∞∞∞∞∞

-          Merhaba,
dedi kadın, yüzü dünya kadar güleç altın dişli çiçekçiye.
-          Nasılsın ablam?
diye sordu çiçekçi bir an kadına gülüp tekrar başını öne eğerek. Ayağındaki kurumuş kan lekesini tükürüğüyle silmeye çalışıyordu.
-          Çiçekler bu kadar güzel olur da ben iyi olmaz mıyım?
 Dedi kadın. Bir an yakını, akrabası, ablası oldu çiçekçi. Zamanın kıyağı diye düşündü içinden.
-          Senden güzel değiller ablacım.
 Dedi çiçekçi. Kadın gülümsedi, mahcup değil mutlu olarak.
Ne kan lekesiymiş kardeşim tükürük bile çıkaramadı.
-          Sen misafirsin buralarda.
 Dedi çiçekçi sorusunun işaretini tonlamasına takarak. “evet” i zor bekledi de devam etti:
-          Çünkü ben yıllardır burdayım, görsem unutmazdım seni.
-           Ben unutmadım ama.
Dedi kadın, devamında açıklayarak:
-          Dört yıl önce gittim İstanbul’a, sonra tekrar döndüm sonra yine gittim ama her geldiğimde çiçek alıyorum senden.
               Çiçekçi gülümsedi, hem mutlu hem mahçup. Çarçabuk tahta kasanın suçlu çivisini gösterdi:
-          Şuradan çıkmış kör olası çivi yırttı attı ayağımı, anam ayak da heveslimiş demek kanamaya. Görsen sanki doğum yaptım.
Dedi kırık bir türkçeyle, öbür eli ağzında yeni tükürük peşinde koşarken.
 Çiçekçinin kocası güldü,
-          Dünyaya ayak uydurmuş.
Dedi kadın:
-          Onunki çıkalı baya oldu gerçi.
 Çiçekçinin kocası bir de onay ekledi gülmesine.
Kadın kucağındaki iki demet papatyayı boynundan tuttu kırılıp bükülmesin diye.

                                                                              ∞∞∞∞∞∞

               Apartman girişinde “burası mıydı acaba”terettütünden bir an utanıp onüç yıl önceki sarhoş ayaklarının şimdiki ayıklığına güvendi kadın, tabi ki burasıydı. En alttan ve en üstten altıncı zile bastı, kapı açıldı, gözleri doldu, boşalmasını beklemeden sildi ve topuklarının sesini dinledi merdivenleri çıkarken. “hayır” dedi kendine ağlamanın tüm lüzumsuzluğuna inanarak. İkiz bebekleri teslim eder gibi verdi papatyaları teyzesine.  Teyze fırsatı kaçırmadan çarçabuk arkasını dönüp gitti:
-          Bunlar susamıştır bu sıcakta
Dedi ıslak bir türkçeyle, ağlamaya sebep görmemek için pek birbirlerine bakmadılar.
-          Baktım çok zekiyim diye koca bulamıyorum, saçlarımı sarıya boyattım da rahatladım, kız koca buldum vallaha.
Diye şakıdı kadın sert bir havluyu yumoşlu suya daldırır gibi. Sussa ağlamaktan susamıycaklar, konuşmasa sessizlikten utanacaklar, gülmese teslim olacaklardı sanki.
-          Ay ne iyi oldu vallaha, sizi çok özlemiştim
Dedi kadın.
-          Tabi canım, nerelerdesin ayol kancık?
Diye sordu teyzesi.  İyi olan neydi ki?
-          Ay canım istanbul büyük, ben küçük, saçlar sarı kız üç senede bir vesayit bulamadım ya ben.
-          Vesayit bulamadın da kocayı nasıl buldun orospucuk? Neyse neyse gir bakalım, aman yarabbim hala mı botla geziyosun bana götümdeki don fazla geliyo bu sıcakta.
-          Götümde bot olsa bana da fazla gelirdi.
Dedi kadın bir yandan balkona yürüyüp bir yandan acaba eniştemi görünce ne yaparım diye düşünerek. Gözler yine silindi kötü oyunculuklarla.
-          Mürvet teyzeyi gördüm tam girerken (gerçekten görmüştü) terziye gidiyormuş oda (gerçekten gidecekti) ama dönüşte gelirim dedi (gerçekten gelicekti) gelir her halde birazdan. Ben çay mı koysam acaba? İyi olur değil mi, içeriz birlikte. Ya da önce marketten bisküvi, kek bişiy alıyım, iyi olur çayın yanında.
Alalacele arkasını dönüp kapıya yüyüdü kadın.
-          Kızım!
Dedi teyzesi
-          Gel bir otur ayol, Mürvet yirmi senedir komşum benim, hem Nermin (kuzeni) kurabiye getirdi geçen gün, otur soluklan.
Oturdular. Kadın yine kalktı, mutfağa gitti su içme bahanesiyle, teyzesi peşinden geldi su verme bahanesiyle, dayanamayıp bakıştılar su dışardan mı dolaptan mı bahanesiyle, teyzesi arkasını döndü bardak bulma bahanesiyle kadın dayanamadı sordu:
-          Eniştem nerede?
-          Odada
Dedi teyzesi son  -da’yı uzatarak, eniştesi evlendiklerinden beri hiç odadan çıkmamış, orada yaşlanmış ve orada kanser olmuş gibi.
Kadın odaya yürüdü içindebin korku.
-          Eniştecim ben geldim, geçmiş olsun.
Dedi sanki adam gripmiş gibi. Teyzesi elinde bir bardaksoğuk suyla yetişti:
-          Bak ama enişten traş oldu sabah.
Dedi.
-          Ooh vallaha mis. Bebek götü gibi yumuşacık olmuş. Öpsünler enişte pamuk yanaktan.
Dedi kadın eniştenin yanaklarını eğilip narince öperken, kalkarken ilk defa içinde kanserli hücrelerin oynaştığı bir yanağı öptüğünü düşündü. İlk defa yüz felçli birini ilk defa sağ yanağı sol yanağına yapışmaya çalışan bir yüzü öptüğünü ve eniştesini belki son defa öptüğünü düşündü.
-          E bana hasta dediniz, kalktım geldim, baya baya bakımlı traşlı bi yakışıklı var burada
Dedi kadın, yavan ve gereksiz.
-          Al bir bardak soğuk su iç.
Dedi teyzesi cevaben.
Zil çaldı, kapı açıldı, Mürvet geldi, oturdular. Çay demlendi, kurabiyeler yendi, söylendi, gülündü, konuştular. Zaman geçti, Mürvet gitti, akşam oldu, balkondan içeri girdiler. Enişte çilek istedi, markete gittiler teyzeyle. Kola, çiğdem, sigara, türk kahvesi, granül kahve ve saire aldılar marketten. Günlerdir evden çıkmayan teyze dünyayı gezmiş gibi oldu, enişte evde kanserden değil, yalnızlıktan öleceğini düşündü.
               Dönünce masayı hazırladılar, çorba ve cacık içti enişte. Kadın kafasını tabağına gömdü. Yemek sonrası türk kahvesi içmeden doydoğunu anlamazdı enişte, kadın kahve yaptı şekerli ve köpüklü. Enişte kahvesini içti, kadın kafasını fincana gömdü. Herşey ama herşey akıyodu. Kimsesnin suçu yoktu. Yer çekimi çekilmez oluyordu bazen. İnsan yetmiş yıllık ağzının on santim sola kaymış yerine kolay alışamıyordu belli ki..kadın hep bişeylere gömüyodu kafasını,insan  yer değiştiren yüzlere kolay alışamıyordu belli ki.
               Kuzeni aradı gece:
-          Babamın yeni imajını nasıl buldun?
Diye sordu.
-          Oldukça modern.
Dedi kadın.
-          Asimetrik ve çok doğal.
-          Ee bizde böyle şekerim.
Dedi kuzeni.
-          En çok sen bilirsin, hepimiz sanatçıyız.
Güldüler uzun uzun.
-          Siz kocamın değerini ölünce anlıycaksınız, modern sanatçı benim kocam
Dedi teyze gülerek, sonra iyi mi kötü mü belli olmayan ama umutlu bir ses tonuyla ekledi:
-          Neyse ki çok kalmadı.
-          E siz eniştemi kanser dediniz, meğer sanatçıymış, ben de götümü yırtıyorum burada sanatçı olcam da yazcam diye.
Dedi kadın sarışınlığına sığınıp yine herkesi yumoşlu sulara davet ederken.

                                                                              ∞∞∞∞∞∞
Ertesi sabah,
-Hadi Güral, kemoterapiye yetişmemiz lazım.
Dedi teyzesi.
-          İki dakika sonra tamamım.
Dedi enişte yamuk bir türkçeyle.
İki dakikayı duyan teyze ayakkabılarını çıkardı, peşi sıra da kadın. Kadın sigara yaktı. Radyoyu açtılar beklerken:
...birbirimize vitaminler, moraller verdik.
İçimizdeki şeytanlara zülfikarlalka saldırdık,
Gözyaşlarımızı bitti mi sandın?”
Diye sordu bir şarkı, bir süre sessizce ağladı teyze. Sonra kadına döndü:
-          Kızımın papatyaları da kendi gibi güzelmiş.
Dedi.
-          Dünden beri hep söyliycem, araya olmadık laflar karışıyo.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder