"Çiçekli
eteğini giy,sokakta dans edeceğiz" dediğini duydum Osman'ın. Ama o nereden
bilirdi ki duyup duymadığımı,pikenin altında uyuyormuşum gibi yapmaya devam
ettim.
" Tahta sandalyeleri boyadık,ateş için çalı çırpı topladık,Hasan
marangozhaneden ağaç kütükleri getirdi,Ahmet zurnasını temizlemiş,bayram
davulunu germiş,10 tane def dağıttık Maykıl'ın arkadaşlarına, hey çık şu pikenin
altından Allahın cezası!"
Niye bu kadar zahmete girdi bunlar yahu.Ben
güneş geçirmeyen humayın perdeli bu kireç duvarlı odada, emprime geceliğimin
içinde ve buruşuk pikenin altında yıllar önce gömülmüş bir ceset gibi yatmaktan
o denli huzurluydum ki,azrail gelse ölemezdim bile.
"Darbukaları görmelisin,pırıl
pırıl. Mandolinimiz bile var,bir kaç teli kopuk gerçi,ama üzülecek bir şey
değil."
Ayak parmaklarım kaşınıyor,ama uyuyorum ya
kaşıyamam şimdi,ne olur git Osman...
" Bir sürü çaput bağladık ağaç dallarına,güllere dilekler astık,hala vakit varken
kalk,yoksa yer bulamazsın gül dalında.
Gül dalında yer bulursam kendimi asarım
kalkınca,beni humayin perdelerin loş hüznüne bırak Osman.Sol ayağımın küçük
parmağı o kadar çok kaşınıyor ki,ne olur kaşı onu.Hem o daha küçücük.Of tanrım
neden ceza verdin ki bana? Neden Osman burada şimdi.Üç gündür yıkanmıyorum,saçlarım
yağlandı mı acaba? Hem bütün bu davul- zurna,çaput- dilek saçmalığı da ne ya.?
"Bunu kaçırmana izin veremem,anladın mı? Gelinlik kızlar gibi eteklerini sürüye sürüye geldi bahar.Mevsim bile çıktı
kendi örtüsünden,sen ...
sen
hala neden yatıyorsun?
Bu inat yarışını kim kazanırdı acaba.Usanıp
gider miydi Osman? Beni terk eder miydi?
"Osman,hangi cehenneme yollandın
kaytarmak için!", Munise'nin sesi bu, ilk kez bu kadar çok seviyorum O'nu.
"Sen kazandın,gidiyorum, ama geleceğim birazdan."
Kapının
kapandığını duyunca kalktım minik ayak parmağım için.
"Yakalandın" dedi Osman."Numara
yaptığını biliyordum,sürtük"
"Yatağa gömülmekten başka istediğim her
hangi bir şey yok Osman,lütfen çık odadan."
"Başka
bir şey iste,bu dileğini kabul etmedi tanrılar."
"Hay
o tanrılara ben,,,"
" Bu neyin inadı şimdi? İnanamıyorum sana.Dışarıda bahar var ve sen
içeridesin,inanamıyorum ya,gerçekten,senin yaptığın hiç bir şey...
"Git!"
" Neyin var?"
"Hiç"
"E?"
"E si yok Osman, e si yok."
" Hıdırellez geldi, sen gelmem diyorsun, iyi misin deniz tuzum?"
" Hiç bir şey yapmak gelmiyor içimden Osman, depresifim"
"Dergilerden
mi öğreniyorsun bu sorunlu kız hallerini?"
" Rica ederim uzatma"
"Ama,sıcak
poğaçam, taze limonum, yapma böyle,"
"Çok
tatlısın Osman ama, fil kadar ağır bir acı var içimde"
"Şeker
portakalım, renkli pazenim, papatyam,yaz bahçem...
" Ağlamak istemiyorum, sus artık!"
"Ağlamak
için bir neden yok göz bebeğim, ne oldu sana?"
"İçimde
aşk bitti Osman."
Anında biri gelip Osman'ı aldı ve yerine mermer heykelini koydu sanki. O kadar donuktu
ki, öldü sandım.Ama onu teselli edecek halim yoktu. Kendimi teselli edecek halim
yoktu.Aşk bitmişti işte, ne yapılır ki artık? Böyle olmamasını dileseydim keşke
gül dalına.Sebepsiz ve birdenbire, iki gün önce uyandığımda, Osman'ın yanımda
çırılçıplak uyurken ona bakınca anladım ki, gece biz uyurken aşk gitmişti
işte, fil gibi bir acı, bin dönümlük bir yalnızlık, yüz yıllık bir yıkım koyup yerine; bir veda notu bile bırakmadan,o melek uykumuzda aşk çekip gitmişti.Şimdi ne
yapsam dibi tutmuş bir yemek kadar tatsızız artık .
Duvarlardan daha beyaz oldu Osman'ın yüzü, korkudan boynuna sarılıp hıçkıra hıçkıra ağladım,o kıpırtısız saçlarıma
dokundu yalnız:
"Yağlanmış"
dedi.
" Kimsenin konuşmadığı bir dil kadar yalnızım Osman"
"İçime
soktuğun jileti çıkar"dediğini zar zor anladım. Ağzını açmadan, yalnız
dudaklarını titreterek konuşuyordu.
"Özür
dilerim sevgilim, ben de istemezdim dilimin altındaki jileti sana
saplamayı"
"Ben
dışarıdayım,sen gidiyorsun madem bu küfürbaz masaldan,bahar kaçmasın hiç
değilse."
Bu küfürbaz masal, bu çelimsiz çingene adam, bu
esrarlı sözler, bu gelinlik bahar...Bavullar da sihirbaz değil ki,en fazla ne
alır içine?
"Kaltağına
mı kaçtın yine?" Munise'nin sesi bu.
"işine
bak sen!" Osman'ın öfkesi
" Aa,deli pezevenk" diye uzayan kavgaları.
Bunlar
sığar mı bavula?
Ağlayarak
annesini aramasından anladım ki Sümbül'ün eline gül dikeni batmış. Sibel beşinci kızından, alkolik kocası Selman'dan ve kalan dört hayta çocuğundan sıkılmış; "Geberesice!"dedi Sümbül'e. Darbuka sesleri sokaktan camlara çarptı,pencerelerden mahalleye
bağıran kadınlar, arada yükselen Munise'nin küfürleri, Selman'ın naraları, kıyamet
gibi bir uğultu, gırla giden bir koşturmaca, kendini kaybetmiş tanrılarımız paçavra kalabalığında; davetlisi olduğu baloda yer bulamayıp şaşırmış o çıtı pıtı
hanımefendi şaşkınlığında bahar ve her yere ses bombası gibi atılan analı babalı sahipsiz piç kuruları....
Bunlar
sığar mı bavula?
" Ölürüm sensiz!"dedi Osman bir volkan patlamasıyla.
"Zorlaştırma
her şeyi ne olur. Zaten çok zor."
"Zorlaştırma
her şeyi ne olur. Zaten çok zor." diye tekrarladı dalga geçerek," Metresi kaç para lan bu cümlelerin?"
"Anlamıyorsun."
"Anlamıyorum, sen
ne anladığını sanıyorsun ki? Sen içimde aşk bitti'yi nasıl anlıyorsun?"
Ağlamaktan
gözlerim kurusun, cam gibi olsun, Osman sıska bacaklarını çarpıtarak oynarken
üzerine bassın ve kör kalayım, yok olayım istedim karanlıkta.
"Bakma
bana öyle o lanet olası melek gözlerinle." den sonrası hıçkırık ve titreme
ve kayıp giden bir yıldız kadar uzaklaşan,batıp giden Osman.
"ben, ne
diyeceğimi bilemiyorum Osman."
"Gitme, sev
beni, rüyanda beni gör, trende yanıma otur, çayımı sen koy, kusunca ağzımı
sil, yakama çiçek tak yeniden. Gitme,hiç etme beni"
"Biraz
yalnız kalabilir miyim?"
"Kal, ama
ben yalnız kalamam, bu bedeni tek başıma kullanamam,sensiz....sensiz
olmaz. Atmaya kıyamadığımız yayıntılar gibi toz içinde küf kokarım.Yaz meyvesi
gibi çürürüm, kaybolurum bir başıma denize inen
yollarda, pantolonlarım, gömleklerim bile bol gelir, bu beden tek kişilik değil
çivit boyam, yoğurtsuz ıspanak gibi tatsız olurum, sen yalnız kal,ben
kalamam."
"Çık
git ne olur?"
Kapıyı
çarptı, duvarları yumrukladı, hıçkırıklarını duydum.
Hiç kıpırdamadan, saatlerce, belki
yıllarca,ömrümün sonuna kadar ya da sadece bir an öyle oturdum. Beynim üzüntüden
göz yaşına ve sümüğe dönüşseydi de akıp gitseydi ağzımdan burnumdan. Kalbimi
kusabilseydim, tanrım ölseydim bu kadar acıklı bir kahraman olacağıma.
Hiç bir şey olmamış gibi odada dolanan sineği
izledim.Sesi o kadar sinir bozucuydu ki sevdim onu. Bir sonraki konacağı yeri
tahmin etmeye çalıştım ayaklarımın kanını emerken.Ümit doldu içim.Belki bu
sinek bütün kanımı içip kurtarabilirdi beni.Sineği Osman'dan daha çok sevdim o
an. O bunu hissetmiş gibi bağırdı camın altından:
"Bahar! Bahar! Dışarı çık!"
Emredildiği
üzere cama çıktım, Osman'a baktım. O da bana baktı bir an, sensiz olmaz deyip sağ
elindeki tabancayı ateşledi, solaktı oysa, tabancanın şakağına dayadığı
ucundan ince bir barut kokusu yükseldi. Düz ayak bahçeye çıkar gibi pencereden
aşağı bıraktım kendimi bende.Acıklı varlıklar olmak yerine kabus gibi
yok oluşumuza sevindim.
" Hoş geldin ruhum"dedi Osman.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder